27 Kasım 2019 Çarşamba

Almanya Yolu Dayanışma ve Destek Derneği-Saglik istihdam-Yılmaz Parlar

Almanya’ya Sağlık İhracatı 

Dünyanın ikinci yaşlı ülkesi olan Almanya'nın sağlık sektöründe halihazırda bakıcı personel açığı olduğundan 2030 yılına kadar, özellikle nüfusu genç ülkelerle iş birliği yapmak kaçınılmadığı her platformada dile geliyor. Almanya’da bulunan Türk insan kaynakları şirketleride bu değerli fırsatı Türk sağlık personelinin elde etmesi için harekete geçerek ülkeye duyurdular başvurusunu yapanlarla B2B görüşmeler düzenlediler.





Almanya Yolu Dayanışma ve Destek Derneği tarafından Daha önce Alman Veteriner Okulu olan Seven Hills Palace Hotelde düzenlenen seminer ve başvuru değerlendirme toplantısında; Almanya Yolu Dayanışma ve Destek Derneği adına Yönetim Kurul başkanı Adil Gökdemir ve Musa Salih Özbay bilgilendirme açılış konuşnası gerçekleştirdiler.


Adil Gökdemir, Almanya Yolu Dayanışma ve Destek derneğin öncesinde Berliner tercüme ve danışmanlık olarak hizmet verdiklerini söyledi. Almanya’nın genel yapısını değerlendirdi. Gökdemir ''Almanya zaten uzun zamandır yurtdışından çalışma amaçlı göç alan bir ülke niteliliğindedir. Fakat Almanlar her zaman olduğu gibi bazı kural ve disiplin çerçevesinde bu tür süreçleri belirler. Bu bahsi geçen yasayla da aslında değişen başlıca noktalar şunlardır. İstihdamda Alman ve Avrupa Birliği vatandaşlarına tanınan öncelik kaldırıldı, 6 aylık iş arama vizesinin önü açıldı, bilgi teknolojisi alanında mesleki tecrübesi olan, yıllık en az 50.000 Euro brüt maaş alma taahhüdü olanların öğrenimlerine dair resmi belge ve diploma ibraz etme şartı kaldırıldı. Positivliste” adıyla belirlenen öncelikli meslek grupları listesi dışındaki meslek gruplarına da istihdam olanağı sağlandı. Bu değişikliğe gidilmenin çok farklı dinamikleri vardır. Almanya’da güncel olarak özellikle sağlık sektöründe çok büyük eleman sıkıntısı yaşanıyor ve bu sektör için sadece tahminen 150.000 kişilik personel açığından bahsediliyor.”Şeklinde bilgiler paylaştı.






Düzenlenen panele; Türk Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen, Almanya Yolu Dayanışma ve Destek Derneği adına Yönetim Kurul başkanı Adil Gökdemir ve Musa Salih Özbay, Kahramanmaraş Sütcü İmam Üniversitesi öğretim görevlileri Nermin Demirci-Nuran Gül Borazan, Almanya İnsan kaynakları şeketleri sahipleri Yusuf Demir, Durmuş Tüney ve Murat Urhan konuşmacı olarak katıldılar.






Almanya nitelikli elemana kapıları açıyor

Bakıcı personel açığının genç nüfuslu ülkelerden gelecek iş gücüyle karşılanacağı, bölgedeki hastane ve yaşlı bakım evlerinde çalışabilecek  bay-bayan hasta ve yaşlı bakımı işlerinde çalışacak sağlık personeli alımı yapmak üzere başvurusu kabul edilen adayların Almanya’da çalışma ve oturma izinleri şirket tarafından alınacağı açıklandı.

Aranan Koşulların lgili kurum ve kuruluşlardan mezun olmak. 45 yaşını geçmemiş olmak. B2 düzeyinde Almanca ve/ya İngilizce dil sertifikasına sahip olmak şeklinde ilk olmazsa olmaz maddelerini vurguladılar. Dil yeterliliği konusunda işverenin beklentisi belirleyici olduğuna dikkat çekdiler.




Öncelikle son zamanlarda bu alanda insanlar çok dolandırıldığı için Almanya Yoluna girmeden herkesin biraz daha temkinli olması gerektiğini, kimsenin sahte umutlara kapılmasını istemediklerini, bu nedenle  önce ilgili meslek gruplarına göre iş ilanlarını yayınladıklarını, seminerler ve bilgilendirme toplantıları düzenlediklerini, CV’leri topladıklarını, Almanya’dan şirket yetkililerini Türkiye’ye seçmelere çağırdıklarını dile getirdiler.


Almanya Sağlık istihdamı konusunda seminerin düzenlendiği Seven Hills Palace Hoteli öncesinde Alman Veteriner Okulu olduğu dolaysıyla sağlık hizmet verdiği dikkatimizi çekdi. Hotel direktörü Sevinç Meriç ile söyleşi gerçekleştirerek hoteli gezdik.




Körler Ülkesi ve Prenses Adaları’nın karşısında Tarihi Yarımada’nın kalbinde, geçmiş yüzyıllarda Veteriner Okulu olarak kullanılan Konak binası 100 yıl önce yanıp kül olmuş.. Hotelin her köşesi birer anlam ifade eden sanatsal dekoruyla birer öyküsüyle özel hotel olmayı hak etmiş 


Sevinç Meriç verdiği bilgilere göre “1900’lü yıllar Alman haritalarına istinaden geçmişte Veterinerlik okulu olarak kullanılan yapı 100 yıl öncesi yanıp kül olmuştur.  2018 yılında küllerinden tarihi yeniden meydana çıkaran Seven Hills Palace Hotel geçmişte sadece padişah ve ailelerinin seyir şansı bulabildikleri Sarayburnu’nun eşsiz ihtişamlı manzarası eşliğindeki mini tatil köyü edasıyla hizmete açılmış.”Direktör Meriç, “Otelin; misafirleri kendilerini padişah ve saray sultanları kadar özel, huzurlu ve güvenli hissedecekleri, otelin her bir köşesinde saray ihtişamını soluyabilecekleri, bunun yanında çağın tüm teknolojik imkânlarından faydalanabilecekleri bir hizmet sunmaktan onur duymaktadır.”şeklinde otelini dile getriyor.


yilmazparlar@yahoo.com


26 Kasım 2019 Salı

The Bosphorus Energy Club -PwC Türkiye Enerji Altyapı ve Doğal Kaynaklar Sektörü -Enerjide Mutabakat Muhtırası-Yılmaz Parlar


Enerjide Mutabakat Muhtırası

“Yakın çevremizde jeopolitik riskler yükseliyor” 

“Enerjide Artırılmış zeka”
The Bosphorus Energy Club başkanı Mehmet Öğütçü, merkezi Bağdat’taki İraq Energy Institute Başkanı Yesar Al-Maleki ve enerji sektörüne kapasite geliştirici yönetim eğitimi veren dünyanın önde gelen markalarından Amsterdam’daki Energy Delta Institute Başkanı Marcel Kramer ile birer işbirliği mutabakat muhtırası imzaladı.






The Bosphorus Energy Club başkanı Mehmet Öğütçü ve PwC Türkiye Enerji, Altyapı ve Doğal Kaynaklar Sektörü Lideri Murat Çolakoğlu ev sahipliğinde, dokuzuncu kez PwC Türkiye işbirliği ile 25 Kasım 2019 pazartesi günü basın toplantısı düzenlendi. 


 The Bosphorus Energy Club başkanı Mehmet Öğütçü enerji-yatırım-jeopolitika üçgeninde yer alan  konuları işlemden konuşmasına yön vermek üzere önce basın mensupların ilgili hangi konulardan bilgi istediklerini sordu.

Bizde Nükleer santral gelişimi ve Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi,  zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkması, münhasır ekonomik bölge haritalarda ruhsatlar konuları hakkında bilgilenmek istediğimizi belirtdik.



Basın mensupların ilgili sorularıyla;

Küresel yeni enerji düzeninde kömür, petrol ve doğal gazdan yenilenebilir enerjiye süratli geçişin yarattığı sarsıntılar, enerji sektöründeki yeni yatırımların ve mevcutların idamesinin finansmanında karşılaşılan güçlükler, geleceğin enerji şirketlerinin nasıl biçimleneceği, teknoloji dünyasındaki fırsatlar, iç ve dış riskler ile nasıl baş edileceği gibi konular dile geldi.
The Bosphorus Energy Club başkanı Mehmet Öğütçü “Dünyada enerjide yaşanan oyun değiştirici gelişmeler özellikle fosil yakıtlarda milli güvenliği tehdit eder boyutlarda dışa bağımlı ülkemizde sıcağı sıcağına hissediliyor.  Yakın çevremizde jeopolitik riskler yükseliyor. Enerji işbirliği değil çatışma kaynağı olarak gündemde. Yenilenebilir enerjide sağlanan ciddi ilerleme, LNG dahil doğal gaz arz kaynaklarındaki esneklik, teknolojik yenilenmelerin enerji ekonomisine süratle yansıması, verimlilik artışı, yeni altyapı yatırımları umut verici gelişmeler.” olduğunu belirtdi.

Öğütçü,“Bu dinamiklere sadece yerli ve milli açıdan değil küresel ve bölgesel merceklerden de bakarak, 10-15 yıl sonrasına uzanan akıllı kazan-kazan politikalarla karşılık verilmesi, enerji sektörü oyuncularının güveninin yenilenmesi gerekiyor. Hükümet ve iş dünyası liderleri için 17 maddelik öneriler dizisi geliştirdik”dedi





Öğütçü, 25 kasım 2019 pazartesi akşamı Kapalı kapılar arkasında toplantıda;  Türkiye’nin uzun vadeli enerji yol haritası, TürkAkım ve TANAP’ın yakında devreye girmesi, Suriye’nin enerji kaynakları, Kürt koridoru çabaları, Doğu Akdeniz’de ihtilaflı arama çalışmaları, münhasır ekonomik bölge ilanı, Irak’ın özerk Kürt bölgesinde artan Rus mevcudiyeti, Karadeniz ve Hazar’daki yeni gelişmeler, ABD ve AB ile giderek zayıflayan enerji işbirliğinde neler yapılması gerektiği konularına da sektör liderlerinin ve hükümet yetkililerinin açıklık getireceği konuları masaya yatırılacağını ifade etdi. 


PwC Türkiye Enerji, Altyapı ve Doğal Kaynaklar Sektörü Hizmetleri Lideri Murat Çolakoğlu “ İçinde bulunduğumuz çağ bilim adamları tarafından “Anthropocene” yani İnsanlık Çağı olarak adlandırılıyor. Bu şekilde bir isim verilmesinin nedeni baskın ırk olan insanın Dünya kaynaklarını yenilenemeyecek şekilde tüketmesinden kaynaklanıyor. Genel bir bakış açısıyla değerlendirme yaparsanız, tüm dünyada ekonomiler yavaş da olsa büyüyor, insan ömrü gün geçtikçe teknolojinin de desteğiyle uzuyor, bebek ölümlerinin önüne geçilmesi konusunda da son yıllarda oldukça pozitif yol kat edildi. Yani sanki her şey yolunda gibi. Ancak bazı istatistiklere baktığınızda, örneğin karbon salınımı, temiz su tüketimi, tarımda suni gübre kullanımı, balık avlama ve tüketim miktarları, yabani hayvan ırklarının yok olma hızı, doğal afetlerin olma sıklığı ve verdiği zararların eskiye nazaran boyutları gibi, işlerin aslında sandığımız gibi iyi gitmediğini görüyoruz.” Şeklinde çağımızı özetledi 




Çolakoğlu Ekonomik büyümenin yanı sıra sağlanması gereken adil gelir dağılımında da tüm dünyada zengin ile muhtaç arasındaki makasın her yıl daha da açılması konuya doğal faktörlerin yanı sıra başka insani tehditleri de dâhil etdiğini belirterek, “ Bu gidişatın yavaşlatılması ülkelerin ekonomileri açısından da pozitif etkisi olacak sonuçları getirir. Enerji sektörü bu konularda oldukça önemli adımlar atabilir.” Dedi.


Çolakoğlu, Hem Türkiye’de hem de dünyada sıcak ajanda konularını “Verimlilik. Enerji verimliliği konusu ciddi ele alınırsa milyarlarca dolar tasarruf edilerek yeni yatırım alanlarına kaynak yaratılabilir. Yenilenebilir enerji. Potansiyel yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamının mevzuat ve fiyatlama açısından önünün açılması tam bir kazan-kazan durumu yaratır. Hem cari açığı hem de karbon salınımını azaltırız. Elektrikli toplu taşıma. Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin artması çevre kirliliği ve şehir hayatına olumsuz etkisi olan trafikte de elektrikli toplu taşıma ve bireysel araçların kullanımının önünü açar. Depolama teknolojisi. Elektrik depolama teknolojisi konusunda ar-ge çalışmalarına yatırım yapılması. Artırılmış zekâ. Data analitiği ve artırılmış zekâ (yapay zekâ) çalışmalarında yerli yeteneklerin desteklenmesi.” Şeklinde sıraladı.   


Toplantı imza töreniyle son buldu.


yilmazparlar@yahoo.com

  

24 Kasım 2019 Pazar

İstanbul Macar Kültür Merkezi sergi Doğu’ya Açılmak

Doğu’ya Açılmak 

Macaristan İstanbul Başkonsolosu Laszlo Keller’in katılımıyla  İstanbul'daki Macar Kültür Merkezi ile Macar Teknik ve Ulaşım Müzesi birlikte, Macar, Avusturyalı, Hırvat ve Türk uzmanlar eşliğinde İstanbul'da uluslararası bir sempozyum ve “Doğu’ya Açılmak” adlı bir sergi gerçekleşti



.

2018 yılında Rahmi M. Koç Müzesi işbirliğine birliği ile 1912 tarihli Budapeşte-İstanbul otomobil yarışı konulu bir sergi düzenleyen aynı kurumlar, bu yılda Orta Avrupa ile Türkiye arasındaki Tuna rotasının tarihi karakterini gündeme getirdiler.  
 “Doğu’ya Açılmak” Sempozyum ve sergi, buhar gemilerinin 19. yüzyılda Tuna'da seyahat etmenin anlamını göstermeyi amaçlarken yolcuğunu nasıl derinden şekillendirdiğinide dile getiriyor.



Macar Bilim, Teknoloji ve Ulaşım Müzesi genel müdür yardımcısı Dr.Gábor Zsigmond, Macar Kültür Merkezi müdür Gábor Fodor, Kuratör Balazs Tınku-Szathmary sergiyle ilgili verdiği bilgilere göre; “1830'lu yılların başından 1914'e kadar DDSG adında, önemi tartışılamayacak kadar büyük ve Viyana'dan Sulina'ya ve hatta İstanbul'a buharlı gemi hatları ve hizmetleri oluşturma konusunda öncü rolünde olan bir şirket vardı. Bu şirketin geniş etkilenimleri, günlük yaşamı olduğu kadar uluslararası politikayı, kentsel ve kırsal peyzajı da etkiledi. Fin de siècle tarafından çok karmaşık ve rafine bir ulaşım ağı düzeni, Avusturya-Macaristan Monarşisinin çabaları sayesinde hayata geçti. Vapur hatlarıyla rekabet eden demiryolu hatları, iki ülke arasında - özellikle Budapeşte ve İstanbul arasında çok güçlü bir bağ kurdu.”açıklamalarda bulundular.




Macar Kültür Merkezi müdür Gábor Fodor, Programların Macar Kültür Merkezi önderliğinde, Türkiye Avrupa Vakfı ve Kalem Derneği ile birlikte yönetilen ve Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortak finanse edilen “Birlikte Çeşitlilik: Tuna Dalgalarında Kültürlerarası Diyalog” projesinin bir parçası olduğunu söyledi.




Gábor Fodor, “Proje, kültürel operatörler, sanatçılar ve edebiyat uzmanları arasındaki alışverişlerin yanı sıra edebi ve görsel eserlere yapılan açık çağrıları içerecek ve bunların sonuçlarını Türkiye'nin her yerinde ve Tuna Bölgesi'nin başkentlerinde sunacak.”şeklinde bir kaç yerde etkinliğin devamı hakkında bilgilendirdi.


Ayrıca Macar Teknik ve Ulaşım Müzesi için yeni binanın inşaatları yakında Budapeşte’nin yeni sanayi bölgesinde başlayacak. Tasarım yarışmasının galibi, New York'tan Moskova'ya dünyanın her yerindeki prestijli tasarımlarıyla tanınan Amerikalı mimar Diller, Scofidio + Renfro’dur. Diesel Hall, kapılarını 2022'de çağdaş bir sergi salonu ve yüksek kaliteli açık alanlar ile açacak. Bilgilerini paylaştılar


yilmazparlar@yahoo.com

Tomer Heymann’ın filmlerinden retrospektif -Seçilmiş Aileler- Mr. Gaga-Yılmaz Parlar


Devrimci İnovasyon Gaga


İçgüdüsel hareketi geliştiren, bilinçli hareket ile bilinçli harekete bağlanan, alışılmadık hareketi teşvik eden bir çerçeve sağlayan öğretmen tarafından tanımlanan somatik deneyime ve görüntülere dayanarak hareketlerini yönlendiren, Ohad Naharin tarafından geliştirilen hareket dili, pedagojisi, özgürlük ve zevk deneyimi olan çalışma Gaga.


Gaga’da iki unutulmaz değer.




1970 İsrail Kfar Yedidia doğumlu farklı prestijli film festivallerinde büyük ödüller kazanan 8 yılda tamamladığı Gaga belgesel filmin yönetmeni Tomer Heymann ve olağandışı koreografik tarzı ve Gaga hareketlerinin devrimci dili nedeniyle dünya çapında tanınan, İsrail'in rock yıldızı koreografı ve Batsheva Dance Company'nin sanat direktörü belgeselin Yıldızı Ohad Naharin.




İsrail İstanbul Konsolosluk kültür sanat birimi tarafından düzenlenen Pera Müzede Tomer Heymann’ın filmlerinden retrospektif niteliğinde bir seçki sunan “Seçilmiş Aileler”  programı başladı. Mr. Gaga belgesel filmin galasıyla birlikde konsolosluk tarafından resepsiyon verildi.

Film, öncesi film hakkında konuşma ve söyleşi gerçekleşti.
Belgesel konusu, İzleyiciyi her zaman şaşırtmaya ve mümkün olanın sınırlarını genişletmeye çalışan, zamanımızın en yaratıcı koreograflarından biri olan Ohad Naharin'in yaşamı ve eseri hakkında. 

İlk nedenini bilmeden aşık olabileceğiniz müzik eşliğinde sürekli bir hareketlilikle büyüleyici dansçılık, özgürlük, enerji, estetik cinsellikle oluşan duygusallık ve her alanda rahat kıyafetlerle her bireyin kendisiyle ve grup içinde keyfi deneyimlemesini Gaga olarak adlandırdığı benzersiz hareket dilini izliyorsunuz.



Dinamik yakın çekimde zihin ve hareketin uyumunu görülen Belgesel Mr. Gaga filmin    

diğer yıldızları Tzofia Naharin ve  Olivia Ancona.

Film içeriği farklı biçimlendirilmiş katmanlı anlatı, olağanüstü vizyon ve bütünlük sanatsal nefes kesici dans görüntüleri ile prova sahnelerinde ki samimi karışımları, dansın dilini yeniden tanımlamış dahi koreografın sanatsal hayatının hikayesidir.  

Gaga hareketlerinin devrimci dili, vücudunuzda bilgi ve öz farkındalık kazanmanın bir yoludur. Bedeninizi keşfetmek ve güçlendirmek ve duyuları ve hayal gücünü hafifletirken esneklik, dayanıklılık ve çeviklik eklemek için bir çerçeve sağlar. Gaga, fiziksel zayıflıkların farkındalığını arttırır, uyuşuk alanları uyandırır, fiziksel sabitlemeleri ortaya çıkarır ve ortadan kaldırılması için yollar sunar.
Gaga iki kulvarda varlık sürdürüyor; Batsheva Dance Company üyelerinin günlük eğitimi olan Gaga / Dansçılar   ve halka açık olan ve daha önce ihtiyaç duymadan herkese açık olan Gaga  Gaga sınıfları, giderek artan sayıda Suzanne Dellal Center'da ve İsrail ve yurtdışındaki diğer stüdyo ve festivallerde düzenlenmektedir.

Gaga danscıların ifadelerine göre çok katmanlı görevlere meydan okuyor. “Çaba ve zevk arasındaki bağlantının farkındayız, vücut kısımlarımız arasındaki mesafenin farkındayız, et ve kemikler arasındaki sürtünmenin farkındayız, vücut parçalarımızın ağırlığını hissediyoruz, ancak biçimimiz yerçekimi tarafından şekillenmiyor.  Gereksiz gerginliği nerede tuttuğumuzu biliyoruz, sadece bıraktığımız yere yaşamı ve etkili hareketi getirmeye devam ediyoruz.” 



Yine danscılara göre; “Vücudumuzu dinleme hacmini açıyoruz, küçük hareketleri takdir ediyoruz, bedenimizin ve derimizin dokusuyla ölçüp oynuyoruz, aptal olabiliriz, kendimize güleriz. Özellikle hızlı hareket ettiğimizde bol zaman duygusuyla bağlantı kurarız, terimizi sevmeyi öğreniriz, onu harekete geçirmek ve çabaya bağlamak için tutkulumuzu keşfediyoruz; hayal gücü biziz " 


Ayrıca devam ediyorlar “Yumuşak et ve hassas ellerin avantajını keşfediyoruz, müzik olmasa bile oluğa bağlanmayı öğreniyoruz. Odadaki insanların farkındayız ve her şeyin merkezinde olmadığımızı fark ediyoruz. Kendimize asla aynaya bakmadığımız için formumuzun daha fazla farkına varırız; ayna yok. Olasılıkların sonsuzluk hissine bağlanıyoruz. Çekmeye hazır olduğumuzda verim sabittir. Çok boyutlu hareketi keşfediyoruz, kaslarımızdaki yanma hissinden zevk alıyoruz, patlayıcı gücümüzün farkındayız ve bazen kullanıyoruz. Hareket alışkanlıklarımızı yenilerini bularak değiştiririz, aynı anda sakin ve uyanık olabiliriz. Kullanılabilir olduk."  


yilmazparlar@yahoo.com  

Uluslararası Futbol Ekonomisi Forumu (UFEF) -Yılmaz Parlar


Futbol Ekonomisinin Gerçekleri


Futbol ekonomisi değişiyor. Ülkelerin etkisi en iyi ticari markaların yerini alıyor, ancak yatırımları farklı özellikler gösteriyor.

Futbol kulüpleri farklı gelir kaynaklarından finanse edilir. Bilet gelirleri bunlardan biri. Avrupalı ​​takım sponsorları sürekli yenileniyor. Futbol ekonomisinin, formalarda görünen logoların ve markaların ardında ne var?
Futbol dünyası, yarattığı televizyon haklarına derin bakışla, Bu haklar nasıl paylaşılıyor? Bir futbol ekonomik balonu ile karşı karşıya mıyız?



Futbol değişti. Ekipler, tutkuları uyandırmaya devam eden şehirlerin ve ulusal ekiplerin kültürel ve duygusal mirasının bir parçasını oluşturmaya devam ediyor. Başka bir ulusal sembol olarak kabul edilebilirler. Ancak, bu kültürel boyutun ötesinde, son yıllarda sporun finansal ve medya boyutlarının önemi egemen olmuştur.

Ekonomi, finans ve futbol arasındaki paralellikler açıktır. Finansal bir işletme olarak futbol ekonomisi, küresel ekonomik koşullardan, özellikle de orta sınıf, ortalama kulüplerden etkilenmiştir . Futbol da varlık satmak, içsel sapmalar yapmak ve ihracata güvenmek zorunda kaldı. Gelirlerin bilet satışlarından, sponsorlardan ve televizyon haklarından geldiğini biliyoruz, ancak arkalarında saklı olan mantığı ve çıkarları, Turkuvaz Medya Grubu Sabah Gazetesi tarafından Borsa İstanbul ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Futbol Ekonomi Forumu’nda öğreniyoruz.




“Dünya futbol ekonomisi 50 milyar doları aşmış durumda. Avrupa da bu ekonominin 3'te 2'sini tek başına yürütüyor. Avrupa ülkelerinden beş büyük ligin aldığı pay yüzde 15. Türkiye Süper Lig’in değeri 615 milyon Euro. Ekonomide Avrupa'da yedinci sırada olsak da ilk 10'a giremeyen Hollanda, 1 milyar Euro ile Türkiye'nin üstünde bir gelire sahip” sözleriyle T.C. Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Muharrem Kasapoğlu, Uluslararası Futbol Ekonomisi Forumu (UFEF) de Dünya Futbol ekonomisindeki yerimizi belirledi.

Uluslararası Futbol Ekonomisi Forumu (UFEF) T.C. Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Muharrem Kasapoğlu, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erişah Arıcan, Borsa İstanbul Genel Müdürü Mehmet Hakan Atilla, Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, Kulüpler Birliği Başkanı Mehmet Sepil ve Sabah - Daily Sabah Yazılı Medya İcra Kurulu Üyesi, Reklam Genel Müdürü Ceyda Uzman’ın gongu birlikte çalmalarıyla başlatdılar.



Bakan Kasapoğlu, İngiltere devletine 2.1 milyon sterlin vergi üreten Premier Lig’in başarısında hızlı oyun, oyunun cazibesi, ligin kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar ve statların tamamına yakının dolu olmasının etkili olduğunu söyledi. Premier Lig'in şirket gibi üstün bir yetenek ile yönetildiğine dikkat çeken Dr. Mehmet Muharrem Kasapoğlu, futbolu endüstrinin dominolarından birisi haline getirmek için bütüncül bir yaklaşım gerektiğini söyledi.

Kasapoğlu, “Lig kulüplerinin toplam borcu 15 milyar dolara yakın. Ligin toplam geliri ise 4 milyar doların biraz üstünde. Her yıl 10 milyara yakın açık yaşadığımız görülüyor. Sportif başarıyla birlikte finansal ve idari disipline eş güdümlü olarak odaklanmaları, bu konuda stratejilerin üretilmesi gerektiğine inanıyorum. Futbol ekonomisinin sadece yayın haklarından ibaret olmadığını artık anlamamız gerekiyor.” açıklamalarında bulundu.
Borsa İstanbul Genel Müdürü Mehmet Hakan Atilla “Milyar dolar seviyesine ulaşan gelirler, özellikle kulüplerin piyasa değerleri ve dönen parasal işlem hacmine baktığımızda artık burada farklı bir ekosistemden bahsettiğimizi çok rahat söyleyebilirim.  Aynı şekilde borçlanma anlamında da kulüplerimizin ihtiyacı olan finansman kaynaklarını sermaye piyasaları yoluyla elde etmesinin önünü açmak için elimizden gelen her türlü gayreti göstereceğimizi bilmenizi istiyorum” dedi. 

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, Sabah Gazetesi Ekonomi Müdür Yardımcısı Dilek Güngör’ün moderatörlüğünde futbol ekonomisi ve kulüplerin finansmanını anlattı. Soru cevap kısmında sanayi ve ticaret odaları komite başkanları ve temsilcileri tarafından her sektörde işletme sermayesi için finanse erişimin zor olduğunu dile getirdiklerini hatırlatarak kaliteli kredinin göreceli kavram olmasına karşın kredeyi kullanan için faiz düşüklüğü uzun vadeli borçlandırma kolaylığı olabileceği gerçeğinden yola çıkararak tamamına yakın kredi kullananların ödeme sıkıntısı çektiklerine dikkat çekerek iç sorgulama yapıyormuzunuz? sorumuza Kendilerinde aynı koşullarda kaynağından para temin etdikleri cevabını aldık. Futbola ilk defa bütçe kavramını getirdiklerini, kulüplerin gideri iyi yönetmeleri gerektiğini, İdeallere göre değil, bütçeye göre masrafın  ödenmesini, Futbolda performansla gelir arasında direkt bir ilişkinin olduğunu, Finansal sonuçları iyi olmayan kulüplerin, saha başarısının iyi olması pek mümkün olamıyacağını söyledi.




Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili ve Türkiye’nin UEFA Temsilcisi Servet Yardımcı, Sabah Gazetesi Yazarı Fatih Doğan moderatörlüğünde İstanbul’un 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapmasının önemini, Türk futboluna ve ekonomiye katkısını anlattı.  “UEFA liginde ilk defa bir şehir, arka arkaya iki önemli kupaya ev sahipliği yapacak. Ülkemizi anlatmak ve tanıtmak için TFF ile birlikte ciddi bir çalışma içindeyiz. Ayrıca 2020 Avrupa Şampiyonası’nda görev alacak tüm hakemlerin merkez üssü Türkiye olacak. Süper Kupa’yı organize ettik. Şampiyonlar Ligi’ni organize edeceğiz. Türk futbolu için önemli organizasyonlara imza atıyoruz” dedi.


Sabah Gazetesi Spor Müdürü Murat Özbostan moderatörlüğünde Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş’in teknik adam gözüyle Türk futbolunun finansal yapısı hakkında yorum yaptı.


Toplantı sonrasında gerek İngiltere Londra gerekse İstanbul’da Koçluk danışma şirketi olan Rezzan Özdemir ile söyleşi yaparak iki ülke spor klüplerin kurumsal anlayışı ile sorumuza tüm detayları dile getirirken profesyonellik anlayışın çok farklı olduğunu vurguladı.


yilmazparlar@yahoo.com

3. İstanbul Karagöz Festivali ödül töreni-Yılmaz Parlar


Karagöz Eğitim Aracıdır


Karagöz Derneği tarafından "milli kültür seferberliği" anlayışıyla, Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Rumeli Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen 3. İstanbul Karagöz Festivali ödül töreninde İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Prof. Tamer Dodurka, Karagöz oyununun tarihte bir ramazan ya da düğün eğlencesi olarak algılanmasına rağmen, çok iyi bir eğitim aracı olduğunu söyledi.





Taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, 2 boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan Karagöz ve Hacivat gölge oyunu Festivalin üçüncüsü 14-30 Kasım 2019 tarihleri arasında gösteriler, atölyeler, söyleşiler ve sergiler gibi çeşitli etkinliklerle  İstanbul’un Sultanbeyli, Üsküdar, Beykoz, Ümraniye, Esenler gibi pek çok farklı ilçelerinde seyirci ile buluşuyor. Festival kapsamında gösteriler, atölyeler, söyleşiler, seminer ve sergi etkinlikleri gerçekleştiriliyor.


Festivalin ödül tören gala yemeği, İstanbul Rumeli üniversitesi Haliç yerleşkesinde somut olmayan kültürel miras Karagöz’ün taşıyıcısı sanatçıları ile birlikte, Gastronomi ve Mutfak Sanatları tarafından organize edildi.





Gala esnasında Hayalnâme topluluğu konser verdi sonrasında ödül törenine geçildi.

Karagöz sanatının 2009'da UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne alınmasının ardından, bu sanat alanında "Yaşayan İnsan Hazinesi" olarak ilan edilen Metin Özlen, Tacettin Diker ve Orhan Kurt adına bugünün Karagöz sanatçılarına ödül takdim edildi.

"Yaşayan İnsan Hazinesi Orhan Kurt Özel Ödülü" sanatçı Cafer Sadık Hadimioğlu verilirken, "Yaşayan İnsan Hazinesi Tacettin Diker Özel Ödülü"nü Karagöz sanatçısı Sibel Tomaç ve "Yaşayan İnsan Hazinesi Metin Özlen Özel Ödülü"nü Deniz Karalar aldı.




İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hazım Tamer Dodurka, Karagöz oyununun aynı zamanda kültürel birikimi nesilden nesle aktaran önemli bir değer olduğunun altını çizdi. Dodurka, "Eski popülerliği olmadığı için 'Karagöz hala bu görevini yapabiliyor' demek biraz zor. Bu nedenle günümüzde birçok değerimizi kaybederken veya kaybetmeye yüz tutmuşken böyle kültürel taşıyıcıların önemi daha da artıyor. Bu anlamda ben ve üniversitemiz bu tür kültür taşıyıcılarına her zaman önem veriyoruz ve Karagöz için yapılan her etkinliği değerli buluyoruz." dedi.


Karagöz sanatçısı Sibel Tomaç ödülünü alırken yaptığı konuşmada, "Kadın Karagöz sanatçısı olmaz." şeklinde eleştiriler aldığını dile getirerek, "Bu eleştirilerle uğraşıyorum. Yaklaşık 10 yıldır Karagöz oynatıyorum. Bu alanda birçok kadın sanatçımız var. İnşallah daha da çok bu alanda kadın sanatçımız fazlalaşacaktır." diye konuştu.

Karagöz Sanatına Katkı Ödülleri bu yıl Karagöz üzerine yaptığı akademik çalışma adına Nazlı Ümit'e ve 2016'da Orhan Kurt'un tasvirlerinden oluşan Gölgenin Tasarımı  adlı sergiyi hazırlamasından dolayı küratör Mehmet Lütfi Şen'e verildi.




Festival kapsamında Karagöz sanatına Emek Ödülleri Duygu Tansı, Cengiz Özek, Ramil Balakin, Haluk Yüce ve Karagöz ustası Orhan Kurt'un eşi Hayret Kurt'a takdim edildi.


Geleneksel Türk tiyatrosu Karagöz üzerine yaptığı çalışmaları modern tiyatro kurallarıyla sentezleyen, İstanbul Uluslararası Kukla Festivalinin kurucusu Cengiz Özek ödülünü aldıkdan sonra yaptığı konuşmada, Karagöz sanatının kaybolmaya yüz tutmuş bir değer olmaması adına bugün güncel bir konuma getirilmesi gerektiğini söyledi. Özek "Biz bu vesileyle 22 yıldır İstanbul Uluslararası Kukla Festivali'ni yapıyoruz ve ana merkezimiz Beyoğlu'nda. Belediyelerle iş birliği yaparak, İstanbul'un farklı semtlerinde hem kuklayı hem Karagöz'ü var etmeye çalışıyoruz. Ayrıca bu yıl Karagöz sanatına başlamamın 41. yılı Özellikle modern bir stille Karagöz sanatını hazırlayarak, günümüz insanının duygu ve düşüncelerine ulaşmaya çalışıyoruz."dedi


yilmazparlar@yahoo.com

4.Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi-Yılmaz parlar


Sermaye Piyasalarda Dönüşüm


Dönüşüm Temalı 4.Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresinin Sonucu Görebilmek Için; Yoksulluğu azaltmak ettik yaşam standartlarını iyileştirmek Için daha Güçlü Bir Ekonomik büyümenin şart Olduğu Günümüzde, senkronize yavaşlama, güvencesiz görünüm gösteren, belirsiz Bir toparlanma ile istikrarsızlığını koruyan Yüzde 3'lük Büyümesi Olan Dünya ekonomisine bakmak lazım.




Dünya ekonomistlere göre; Küresel ticaret sistemi, terk edilmeksizin geliştirilebilir. Çok taraflılık, iklim değişikliğinde riskli olanlar, siber güvenlik riskleri, vergi kaçakçılığı ve vergi kaçakçılığı ve yaklaşmakta olan teknikler ve teknolojiler gibi alanlarda çalışanlar ve sorunların üstesinden gelmek için gelmek için tek bir çözümleme sistemi kuruludur.

% 207,% 2,7'ye ulaşmadan önce 2019'da% 2,6'dan beklenenden daha zayıf olacağı tahmin ediliyor. 2020'de% 2,7'ye ulaşması onu. Finansal zorlama dönemlerinde ilerlemenin, ekonomik ivmenin zayıf kaldığı ülkede gerek.



Türkiye'nin ciddi bir yavaşlamadan kurtulmuş gibi, bölgesel gelişimenin bu yılın dört yılı en düşük seviye olan% 1,6'dan 2020'de,% 2,7'ye yükselmesi gerekiyor. Türkiye’de, bölgesel büyümenin, iç talepte ılımlı bir büyüme ve net ihracattan küçük bir düşüşle, bu yıl% 2,4'ten biraz artarak 2020’de% 2,6 oranında büyümesi bekleniyor. Orta Doğu, Orta Doğu, Orta Doğu,% 4'e ılımlı bir, Orta Asya'da,% 4'e ılımlı bir böyle toplanması beklerken. Batı Balkanlar'daki büyümenin 2020'de% 3,8'e yükseleceği tahmin ediliyor.

Büyüme, ticari engellerin artması ve jeopolitik gerilimleri artmasıyla zayıflamaya devam ediyor. ABD-Çin ticaret gerilemesi küresel GSYİH düzeyini kümülatif olarak 2020'de sona eren yüzde 0,8 azaltacağını tahmin ediyor.

Büyüme, gelişmekte olan birkaç pazar ekonomisinde ülkeye özgü faktörler ve düşük verimlilik artışı gibi yapısal güçler tarafından da azaltılıyor. Gelişmiş ekonomilerde yaşlanan demografiden kaynaklanıyor.





Büyümedeki zayıflık, daha yüksek fiyatlandırma ve uzun vadeli ticaret politikasını belirsizleştirme, yatırımcı ve sermaye mallarına olan masallarda zarar veren imalatçı imalatçısı ve dünya ticaretinde keskin bir bozulmadan kaynaklanıyor.

Son derece zayıf imalatçı ve ticaretin adresi, hizmet sektörü merkezindeki tüm dünyada ayakta kalmaya devam ediyor.

Büyümeyi gençleştirmek için, politika yapıcılar, kalıcı anlaşmalar ile ilgili ticaret engellerini kaldırmalı, jeopolitik gerginliklere dayanmalı ve iç politika belirsizliğinin azaltılması. Bu tür eylemler güven artırmaya ve yatırım, üretim ve kurtulmaya yardımcı olabilir. 2020'de küresel büyümede ılımlı bir iyileşme öngörülüyor.


Türkiye Sermaye Piyasası Birliği (TSPB) eşgüdümü, TC Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun desteklediği, Borsa İstanbul Grubu'nun ana sponsoru Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi geröekleşti. Kongre'de, 28 panelin yanı sıra 30 farklı başlıkta eğitim programları da yer aldı.


Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, 4. Türkiye Sermaye Piyasası Kongresi'nde Dönüşümün Dönüşümün, refahın bütün coğrafyada yeniden yönlendirilsin. teknolojilerimizi, felsefesini ifade etti.


Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun yüksek ve birinci sınıf refah seviyesini yakalayabilmesi için makara ekonomisi uzun vadeli bir şekilde fon hazırlama, sermayeenin tabana yayını, uluslararası sermayenin yurtiçine çekilmesi ve güçlü bir endüstri mimarisi sahip olunması gerektiğini, sermaye piyasasının açıklaması gerekliliğinin altını çizdi.


 


Türkiye Sermaye Piyasası Birliği (TSPB) Başkanı Dr. Alp Keler, Ülke temel sorunlarından birisi kronik tasarruf eksiliği, Sağlıklı bir şekilde kalkınabilmek çin yurt içi tasarrufların mutlaka artırılması, yatırım vadelerinin uzatılması, yatırıma ve uzun vadeli ödeme yönlenmenin şart olması görüşünü yer verdi.


Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi'nin oğlu oturumunda “Türkiye'nin Dönüşümünün Politika Yapıcıları” paneli gerçekleşti. Panelinde TSPB Başkanı Dr. Alp Keler'in moderatörlüğünü yürüttüğü; Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Dr. Ali Taha Koç, Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Başkanı Doç. Salim Atay konuşmacı olarak yer aldı. 


Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, İstanbul'un finans merkezi projesinin, Türkiye'nin en önemli projesi olduğunu vurguladı.


Panelde, dijital ekonomide verinin önemi, verinin standardize edilmiş anlamında atılan adımların yanı sıra sıradaki teknolojiler, yerli milli teknoloji alanında atılacak yerler, öncelikler, yapılması üzerine anlatıldı.


 yilmazparlar@yahoo.com

18 Kasım 2019 Pazartesi

Demokratik Sol Parti (DSP) İstanbul il kongresi-Yılmaz Parlar

 Atatürk’ün Askerleri

Çiğdem Mercan’ın yeniden İstanbul il Başkanlığına seçildiği, Demokratik Sol Parti (DSP) İstanbul il kongresinde Parti Başkanı Önder Aksakal, Atatürk’ün askerleri, Ecevit’in evlatları, değerli demokratik solcular sözleriyle hitap etdi.





Gayrettepe Point Barbaros Hotelde gerçekleşen İstanbul  il kongresine eski DSP Genel Başkanlarından Masum Türker, başkanlığı sırasında  “Vatandaş Bakışıyla İstanbul İlçelerinin Belediye Yönetişim Karnesi''nde en yüksek puan alan  Avcılar Belediyesi Geçen dönem Başkanı Handan Toprak, eski Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, DSP il-ilçe başkanları, teşkilat mensupları, STK temsilcileri katıldı


Siyaseti Ecevit'ten öğrendiğini söyleyen, DSP Parti Başkanı Önder Aksakal partinin kurucusu ve onursal başkanı Bülent Ecevit'e duydukları saygı ve derin özlemi dile getirdi.

Bir Gazetecinin yazdıklarına cevap verirken sözlerinde Parti ilkelerini sıraladı. Halkın refahını tesis etmek için siyasi öğretilerle siyaset hayatını devam ettireceklerini ve Atatürkçü olan DSP'lilerin bu siyasi düstur neticesinde seçimlerde büyük başarılar elde ettiğini ve edeceğini vurguladı.




Başkan Önder Aksakal, Halkın artık gerçeği gördüğünü, tercih ve kararlarını değiştirmeye başladığnı, İnsanların bu ortamdan kurtulabilmek için tutunacak bir dal, sığınacak güvenli bir liman aradığını, o sağlam limanın DSP'nin ak güvercinli bayrağının altında olduğunun altını çizdi.


Aksakal, toplumun tüm kesimlerinin Meclis'te temsil edildiği bir sisteme ihtiyaç olduğunu, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması gerektiğini, Hazine yardımının adil bir şekilde partilere eşit olarak yeniden düzenlenmesinin önemli olduğunu vurguladı.

Aksakal, “İstanbul, diğer illerden farklı olarak tek başına bir ülke boyutunda devasa bir metropoldür. Burada siyasi altyapının devam etmesi ve sürdürülebilmesi, diğer 80 vilayette harcanan emeğe eş değer sayılırsa abartmış olmayız. Dolayısıyla İl Başkanımız Çiğdem Mercan nezdinde, İstanbul örgütümüzün tüm yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum."dedi.



İlçe başkanlarının konuşmasının ardından, Atatürk'ün ışığıyla, Ecevit'in yolunda yürüdük diyen DSP İsanbul İl Kadın Kolları Başkanı Kezban Uzuntepe yaptığı konuşmasının bir bölümünde; “Yüreklerimiz bir güvercin kadar yumuşak olsa da ilkelerimiz uğruna yumruklarımızın balyoz kadar sert olabileceğini, her türlü ihanet karşısında el ele, kol kola, kardeşçe durabileceğimizi, herkese gösterenleriz. Demokratik Solcu demek; Vatan, Bayrak, Onur, Gurur, Dik duruş demektir. Demokratik Solcu, bedel ödeyen demektir.”  ve son cümlelerinde “Dost, kardeş ve yoldaşız. İdealimiz bir, hedefimiz belli. Çanakkale gibiyiz, geçilmeyiz.”dedi.



İstanbul il Başkanı Çiğdem Mercan her zaman dile getirdiği yürekli gönüllülerden oluşan, her zaman birlik ve beraberlik içinde yürüyen, inanç ve sevgiyle bir birine kenetlenmiş bir öz veri hareketi olduklarını ve küllerinden doğan DSP’nin adım adım büyük bir kararlılıkla tekrar iktidar olacağına inandıkları güçlendiklerini söyledi..

Adayların ismi okundu ve oylamaya geçildi.Oylamanın sonucunda İstanbul İl Başkanlığına, Çiğdem Mercan yeniden il başkanlığını olarak seçildi. Kendisine ve ekibine olan güvenden dolayı delegelere teşekür etdi.




Seçim sonrası Avcılar Belediyesi Geçen dönem Başkanı Handan Toprak ile söyleşi gerçekleştirdik. Argüden Yönetişim Akademisi’nin, Sabancı Üniversitesi, Tüm İstanbul Muhtar Dernekleri Federasyonu ve ARGE Danışmanlık’la birlikte hazırladığı “Vatandaş Bakışıyla İstanbul İlçelerinin Belediye Yönetişim Karnesi”nde en yüksek puanı Belediye Başkanı döneminde Avcılar Belediyesinin aldığını hatırlatarak. Neden Eski partisinde aday olamadığını sorduk.


Acı bir gülümsemeyle, Belediyelerin resmî beyanları; Stratejik Plan, Performans, Bütçe, Faaliyet Raporu Web Sitesinden resmî duyularından değerlendirmelerle, Objektif olarak toplanan ve analiz edilen verilere göre, 650 puan olarak 37 İstanul Belediyeleri içinde  iyi yönetişim en yüksek karne notunu almalarına rağmen, neden tekrar aday olamadığına anlam veremediğini belirtdi.


37 ilçenin baz alındığı çalışmada belediyeler; süreç yönetişimi, yönetişim ilkeleri ve öğrenme döngüsü gibi 3 ana başlıkta ele alındığını, ancak en düşük notu alan Belediye Başkanını tekrar aday gösterilmesine rağmen kendisinin gösterilmeyişini hala anlıyamadığını ifade etdi.


Yaptığı Deprem Stratejik çalışmaları içerisinde devam eden çalışmalarınında yarım kaldığını çok hizmet verdiği Avcılar Halkının depremden göreceği mağduriyeti dile getirdi. Sevdiği Halka bu hayati öneme haiz bireysel sorumluğunu yerine getirmek adına aday olmak istediğini söyledi.


Söylememesine rağmen, DSP den gelen daveti kabul etdiğini algıladık. Parti içinde hedeflerini sorduğumuzda, Diğer partiler ile uzlaşıcı politika izleyerek kurulacak ittifakla partiyi iktidara taşımak için tüm gayretiyle çalışmak olduğunu cevapladı.


yilmazparlar@yahoo.com

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 36. Kuruluş yıl dönümü-Yılmaz Parlar

İyi Günde Kötü Günde Türkiye

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 36. Kuruluş yıl dönümü münasebetiyle KKTC İstanbul Başkonsolosluğu ev sahipliğinde Conrad Boshorus Hotelde verilen resepsiyonda KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, "Kıbrıs'taki var olma mücadesinde KKTC'nin iyi ve kötü günde, acısında ve sevincinde tek bir devlet olmuştur. O da Türkiye'dir ve Türk halkıdır, Anadolu insanıdır" dedi.




Resepsiyona, KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, 1. Ordu Komutanı Musa Avsever, KKTC İstanbul Başkonsolosu Seniha Birand Çınar, milletvekilleri çok sayıda gazi, diplomatik misyon temsilcisi ve askeri yetkili ve Kıbrıslı ve Türkiyeli elit davetliler katıldı.





Programda konuşma yapan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, “Cumhuriyet Bayramımız, bayramınız kutlu olsun.” Dedi "Türkiye Cumhuriyeti için 29 Ekim neyse KKTC için de 15 Kasım aynıdır. Bugün bayramdır.” diyen Yerlikaya "Kıbrıs halkı Türkiye ile beraber ve öz değerlerine sahip çıkarak bunu başardı. Bugüne kadar Kıbrıs Türk halkının varlığı ve refahına katkı sunan herkesi alkışlıyoruz. İnanıyoruz ki Kıbrıs Türk halkı 1974 öncesindeki acı günlere asla dönmeyecektir. Türkiye Kıbrıs'ta ve Doğu Akdeniz'de barış, özgürlük ve istikrarın teminatı olmaya devam edecektir. Türkiye'nin garantör ülke sıfatıyla daima Kıbrıs halkının yanında olacaktır. Kıbrıs Türk halkının zorlu şartlar altında büyük bir mücadele vererek bugünlere geldiğini ifade eden Vali Yerlikaya, “Hayatını Kıbrıs davasına adayan Doktor Fazıl Küçük’ü ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş şehit ve gazi mücahit ve Mehmetçiklerimizi saygı ve şükranla yad ediyorum. Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştiren dönemin başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı şükranla anıyorum. Hepsinin mekânı cennet, makamları âli olsun.” İfadelerini kullandı.





Kıbrıs Barış Harekatı'nın uluslararası antlaşmalardan doğan haklarla yapıldığını, harekatın Türk milleti için teminat olduğunu söyleyen Vali Yerlikaya, “20 Temmuz 1974 Kıbrıs Türkünün hür yaşamı adanın eşit sahibi olarak varlığını sürdürme hakkı için verilen mücadelenin en şerefli günüdür. Kıbrıs Türkünün varlığı ve hürriyeti için cesaretle savaşan mücahit ve Mehmetçiklerimiz bu uğurda gözlerini kırpmadan canlarını verdiler. Onların fedakarlığı sayesinde Kıbrıs’ta can güvenliğinin kalmadığı ve kan döküldüğü bir dönemde, adaya huzur ve barış geldi. Barış Harekatı’nın 45. yılında bir kez daha, şehadet mertebesine ulaşan Mehmetçik ve mücahitlerimizi rahmetle gazilerimizi saygıyla anıyorum. Büyüyen ve gelişen Türkiye her zaman olduğu gibi kardeş ülke KKTC ve Kıbrıslı Türklerle tam bir dayanışma içerisinde olmaya devam edecektir.” Şeklinde dayanışmayı vurguladı.





KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, “36 yıl önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Atatürk İlke ve İnkılapları temelinde başta laiklik olmak üzere, çağdaş ve evrensel değerleri esas alarak bu değerler ve ilkeler üzerine kurulmuş bir cumhuriyettir. Bu ilkeler ve değerlerden hiçbir biçimde taviz vermeden bu devleti yaşatmak bizim boynumuzun borcudur. Bu devleti bu şekilde yaşatacağız. Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs’taki var olma mücadelesinde, hem iyi gününde hem kötü gününde yanında tek bir devlet olmuştur: o da garantör Türkiye Cumhuriyeti’dir; Türk halkıdır; Anadolu insanıdır. Her zaman ve her koşulda yanımızda duran Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk halkının haklı her mücadelesinde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ulusal ve uluslararası mücadelesinde yanında olacağımızı açık yüreklilikle ve tüm samimiyetimle bir kez daha vurgulamak istiyorum.” Açıklamalarında bulundu. Özersay,  "Değerlerimizi ilelebet yaşatabilmek için kendimize güvenmemiz ve çok çalışmamız gerekir. Bunlardan daha da önemlisi KKTC'ye sahip çıkacağız" dedi. 




KKTC İstanbul Başkonsolosu Seniha Birand Çınar ise, KKTC‘nin çağdaş değerlere sahip bağımsız bir devlet olmasında Türkiye’nin verdiği mücadelenin önemli olduğunu söyledi. Çınar, KKTC‘nin gazilerin mücadeleleriyle kurulduğunu belirterek, “Bizim görevimiz de ülkemizi daha ileriye taşımak ve ulusal benliğimizi muhafaza etmektir.”  Dedi


Rauf Denktaş’ın, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etmesinin üzerinden 36 yıl geçti. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Türklere karşı saldırılar artarak devam etmiş ve Yıllar sonra 1974 yılında Yunanistan bilgisi dahilinde EOKA örgütün Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'u devirmesi üzerine garantör devlet sıfatıyla Türkiye harekete geçmişti. 20 Temmuz 1974 tarihinde atılan adımlar çerçevesinde Kıbrıs Harekatı başladı ve 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC kuruluşunu tam anlamıyla gerçekleştirerek bağımsızlığını ilan etti.


yilmazparlar@yahoo.com

Dört Kapı Anadolu Rüyası Lansmanı-Yılmaz Parlar

. ANASAYFA SİYASET EKONOMİ TURİZM BİLİŞİM SAĞLIK GIDA...