23 Nisan 2020 Perşembe

SKAL’dan 100.YIL Mesajı-Yılmaz Parlar

.

SKAL’dan 100.YIL Mesajı

“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletındir!”


Turizm ilkelerin temelini oluşturan, Türk Turizmine ve Dünya Turizmine ilham veren, yol gösteren, Atatürk’ümüzün “ Yurtda Sulh, Cihanda Sulh ” sözleri, Turizmin ön koşuludur. Turizmin Ancak güvenli barışçıl bir ortamda mümkün olabileceğidir.



Bir ulus olarak bağımsızlığımızı güvence altına almak için savaşan milli kahramanlarımız, Başda Atamız olmak üzere hatırlanmayı kalplerde sonsuza kadar yaşamayı hak ediyorlar.
Politikacılar bu vesileyle, özgürlükleri ve özgürlüğü korumak, kitlelerin refahını arttırmak için çalışmak ve hepimizin güvenebileceği ve gurur duyabileceği büyük bir ulus inşa etmeye devam etmek çalışmaya devam etmeliler.
Özgür bir ulusun parçası olmaktan gurur duyan çocuklarımız, bugün sonuna kadar özgürlüğün tadını 23 Nisan Çocuk Bayramını çoşkuyla kutluyamamakdan buruklar ama, özgürlük ve birliğimiz için savaşan  Atatürk’ümüz herkesin mutlaka geçirdiği evre tüm çocuklara armağan etdiği günü minik yüreklerinde kutluyorlar.
Turizm Örgüt devlerinden SKAL klüplerin SKAL İnternational İstanbul kulübü Başkanı Ayşe Önen  Meclisimizin , Yüz yılı kutlamaları kapsamında çok değerli mesaj verdi.

İstanbul kulübü Başkanı Ayşe Önen “Yüz yıl önce bugün, 23 Nisan 1920’de açılan Meclisimiz, Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında önemli rol üstlenmiş, İstiklâl ve İstikbâl yolunda önemli kararlar burada alınarak, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atılmıştır.


Tarihimizdeki bu anlamlı günü “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ilan eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, yarınlarımızın teminatı, geleceğimiz olan çocuklarımıza verdiği önemi göstererek, ülkemiz için önemli olan bu tarihi daha da anlamlı kılmıştır.


Çocuklarımız milletimizin, ülkemizin ortak umudu ve geleceğidir. Onlara sahip çıkmak, geleceğimize sahip çıkmak demektir. Onları yarınlara hazırlayarak, bayrağını, vatanını, milletini seven, milli değerlerine  bağlı nesiller olarak yetiştirmek bizlerin en önemli görevi ve önceliğidir.


İstiklâl ve İstikbâl yolunda Kurtuluş Savaşımıza kumandanlık eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, vatanı ve milleti için mücadele etmiş tüm kahramanlarımızı, aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.




EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETINDİR!

Skål sevgi ve saygılarımla, sağlıkla kalın!” şeklinde mesajını verdi.
Başkan Ayşe Önen’in kutlama mesajı vesilesiyle Atam’ızın bu anlamlı gündeki Turizmin, Ülkenin resmi tanınması kadar imaj olarak tüm Dünya insanların Ülkeyi ziyaretiyle tüm kalplerinde tanımasının önemine işaret etmesiydi.
Mustafa Kemal Atatürk sadece bir askeri liderin yeteneklerini değil Batı ile Doğu ülkeleri arasında dostluk köprüleri kuran, , aynı zamanda uzak görüşlü bir kişinin doğuştan gelen özelliklerini taşıyan bir diplomatdı. Hem çağının hemde günümüzün tüm dünyanın kabul etdiği, diğer tüm tarihi liderlerin baş mimarıydı.




Fikir dehası Ata’mızın, gençlik başda olmak üzere her yaş, kültür turizmi ekoturizmi ön plâna çıkaran turizm çeşitlemeliridir. Bunlar uygulanabilindiği takdirde hoş görünün ön plana çıktığı faktörle, turizmin esas yapısı elde edilir.


Siyasi gerginliklerden uzak, gerek uluslararası, gerek ulusal barış ortamı, turizmin gelişebilmesi için zorunlu olan ön koşuludur. Uyumlu ilişkiler anlamına gelen, güvenliktir. Barışcı olmak, toplumun hayatında dengenin sağlanmasıdır.





Kazanılmış haklara saygın olan insanların özgür hareketi ve Hukuk turizmin baş koşuldur. Barış ortamının, sosyal düzenin varlığı turizmin temelidir.


Yolculuk ve konaklama sırasında turistlerin, can ve mal güvenliğinin sağlanması gereklidir. Güvenliğin olmadığı ortamlarda turizmin gelişmesi mümkün değildir.


yilmazparlar@yahoo.com

18 Nisan 2020 Cumartesi

SEKTÖRÜMÜZÜ AYAKTA TUTMAK İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ-YILMAZ PARLAR

.

SEKTÖRÜMÜZÜ AYAKTA TUTMAK İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ

İnsanlığın, tarihe geçecek büyük bir sıkıntıyla baş etmeye çalıştığı bu dönemde;  bizler de önce sağlığımızı sonra da işimizi korumak, bu hengâmeden sağ salim çıkmak için çalışıp çabalıyoruz.

Hedefimiz, sağlıklı günlere ulaşıldığında, işimize kaldığımız yerden devam edebilmektir. Bu kadar masum ve makul bir hedefe bile kolay ulaşılamayacağının bilincindeyiz.
Sağlıklı ve güçlü ekonomi için turizmin ve turizmin lokomotifi olan seyahat acentalarının, yani mesleğimizin,  ülkemizin geleceğinde önemli bir yer tutacağını görüyoruz.



İstihdamı hızlıca harekete geçirebilmek, bankacılık sisteminde hareketi sağlamak, turizm tesislerini bir an önce açabilmek, turizmin doğrudan etkilediği elliden fazla sektöre hayat vermek; öncelikle seyahat acentalarının etkin ve verimli çalışabilmesine bağlıdır.

Seyahat acentaları olmadan ne tesisler dolar ne de havaalanları… Bu gerçeğin görülmesini ve gereken desteğin verilmesini sağlamak, en önemli, hatta tek hedefimiz…
TÜRSAB olarak, Birliğimize, Vakfımıza ve yönetim görevi üstlenen bizlere yönelik güçsüzleştirme çabaları karşısında tepkimizi daha şiddetli ortaya koymak yerine  bu can pazarı dönemde ülkemizi ve mesleğimizi geleceğe taşıyacak konularla ilgilenmeyi daha doğru buluyoruz.
Bu nedenle hepimizin büyük sıkıntılarla boğuştuğu bu günlerde herkesin; tüm kurumların ve kişilerin, emek ve gayretlerini kişisel çıkar, duygu ve hedeflerden ziyade seyahat acentalarının ve mesleğimizin ayakta kalması yolunda harcaması gerektiğini düşünüyoruz.
Biliyoruz, mal ve hizmet piyasalarına sağlanan; kısa dönem çalışma ödeneği, SGK ve vergi benzeri yükümlülüklerde öteleme, KGF kapsamında kredi, kısa dönem çalışma gibi genel destekler, çok değerli olmakla birlikte, ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmeler olan seyahat acentaları için yeterli olamamaktadır. Ancak, devletimizin mali olarak daha fazla bir destek verememesi halinde bile yapılabilecek işler olduğunu düşünüyoruz.
Bu nedenle taleplerimizi devletimize mali yük getirmeyen hususlarla ilgili de, seslendirmeyi doğru buluyoruz.
Bu kapsamda hazırladığımız ve ilgili makamlara ulaştırdığımız çalışmalarımızı, sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Seyahat acentalarının 2020 yıllık aidatlarının ödenmemesi;
Seyahat acentası işletme belgelerinin devrinin mümkün olması ve işletme rehni ile kredi imkanı.
Tüketici iptallerindeki gayrı adil uygulama ve düzenlemelerin değiştirilmesi.
Havayolu, otel gibi işletmelerle olan sözleşmelerin kriz dönemine uygun hükümlere tabi olmasının sağlanması.
Krizin süresini uzatmamak, her şeyin daha kısa sürede normale dönmesini sağlamak için pazarlama teşvik ve desteklerinin verilmesi
Bu taleplerin bir kısmı kısa sürede halledilebilecek niteliktedir.
TÜRSAB olarak bu taleplerimizi ilettiğimiz kurumlara bu konulardaki tüm çalışmalarımızı aktardık. Sizlere taleplerimiz ile ilgili detayları vermeye devam edeceğim.  Gün uyumadan, yorulmadan çalışma günüdür. Hepinize sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
yilmazparlar@yahoo.com

Prof. Dr. Uğur Özgöker-KORONA (COVİD 19) Dünyayı Değiştirecek-Yılmaz Parlar

.

KORONA (COVİD 19) Dünyayı Değiştirecek

Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği, Argev Vakfı ve Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Genel Başkanlıklarını yürüten Prof. Dr. Uğur Özgöker, Korona Virüsü’ nün Etkilerini değerlendirdi. 


Şu anda yaşanan krizin, 1929 ve 2008'den sonra görülen en büyük ekonomik kriz olduğunu söyleyen Prof. Dr. Uğur Özgöker; 



“İlk İkisi de iktisadi krizdi. Birincisinin iktisadi ve mali tarafı vardı. İkincisi ise mali krizdi. Yani mortgage krizi. Aslında ikisini de Amerikan ekonomisi üretti. ABD, 1950-80 arasında dünya ekonomisinin yüzde 61'ne, tek başına sahipti ve kendi ihtiyacının çok daha fazlasını üretiyordu. Bu fazla üretimin diğer ülkelere satılması lazımdı. Durgunluk dönemlerinde ABD ürettiklerini satamadı ve mallar elinde kaldı. Fabrikalar durdu, stoklar arttı ve işsizlik hızla yükseldi. ABD’ de tasarrufların yüzde 70- 80'ni borsaya yönlendirildiği için borsa da çöktü. 1929 buhranının temel nedeniydi bu süreç. 2008’de de aynısı oldu. Tek bir farkla; 2008'deki krizi, ABD bilinçli olarak kendi yarattı. Çünkü Çin 2000'li yıllardan itibaren dünyanın üretim merkezi oldu. 2000 yılında ABD, Çin'i dünya ticaret örgütüne aldıktan sonra; ucuz iş gücü, ucuz hammadde sayesinde ve merdiven altı üretim sayesinde; Patent hakları, fikri mülkiyet hakları ve işçilerin maliyetleri, kaçak işçilerin çalıştırma ücreti ve maliyeti düşük olduğu için bütün dünyanın üretimi Çin'e kaydı. 2000 yılında Çin Dünya Ticaret Örgütüne alınınca tüm dünya pazarları Çin mallarına açıldı. Amerikan ve Avrupa firmaları da üretimlerini Çin'e kaydırdı. Çünkü Avrupa Birliği içinde ortak çevre politikası, ortak enerji politikasında çok sıkı kurallar var. AB’de firmalar, çevreyi kirletiyorsa, kimyasal salıyorsa çok büyük cezaları var ve bu firmalar kapatılıyordu. Bu yüzden ABD firmaları üretimlerini Çin'e kaydırdılar. Kendileri yüksek teknolojiye yöneldiler. Fakat Çin tahmin edilenden çok daha hızlı büyüdü. 1980'lerde dünyanın ilk 60 ekonomisinden biri iken Çin, 2000'lı yıllarda ilk 5'e girdi. 2010'da ikinci sıraya yükseldi. 2050'de dünyanın birinci ekonomisi olacağı hesaplanmaktadır.

Çin'deki büyük üretim patlamasından dolayı ve başta işgücü olmak üzere ucuz girdi maliyetlerinden ötürü araba, elektronik, dayanıklı tüketim malları ABD'deki maliyetinin de altında Çin'de üretilip nakliyesi dahil ABD'ye teslim edilebiliyor. Dolayısıyla ABD'de enerji ve çevre kanunlarına, patent kanunlarına, fikri mülkiyet kanunlarına, rekabet kanunlarına uymak için zaten eski teknolojiye dayanan klasik ağır sanayi sektörlerindeki üretimden vazgeçilmişti. Bu durumda da Amerikan pazarları Çin’ in eline geçti ve yılda 850 milyar dolar ABD Çin'e karşı dış ticaret açığı vermeye başladı. Bu miktar bütün Afrika ülkelerinin bir yılda ki bunların içinde Libya gibi Cezayir gibi petrol ve doğal gaz, Fas gibi fosfat, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi elmas ve kömür, Angola gibi Kongo gibi bakır, kalay ve çinko zengini ülkeler dahil tamamının gayri safi milli hasılasından daha fazla bir parasal değere eşittir.

ABD Ekonomisi gibi dünya dünyanın en büyük ekonomisi bile bunu kaldıramadı. ABD ne yaptı? 2008'de mortgage krizi deyip Çinli firmaların, İran, Körfez ülkelerinin, Rusların, Suudi Arabistan'ın Amerikan bankalarındaki paraları bir gecede buharlaştırdı. Çinlilerin sadece ABD bankalarında 1 trilyon dolara yakın parası gitti. ABD bankalar battı dedi paraların üstüne yattı. ABD bunu bilerek yaptı ve 2 trilyon dolara yakın parayı iç etti ve dış ticaret açığını 10 yıl için kapatmış oldu. Şu anda aynı durum devam ediyor.

ABD-Çin ticaret savaşı, laboratuvarda yapılmış virüs ile çıkarılmak istenen bir ticaret savaşı mı? sorusunu akıllara getiriyor. Virüs, Ocak 2020’ de ilk olarak ABD'nin “Askeri Savaşta” olduğu İran'da ve ” Ticaret Savaşı” yürüttüğü Çin'de yayıldı. Bu doğru mu değil mi tam olarak bilmiyoruz ama mantıksız da değil. Ama bir gerçek var ki bu salgın dünya ekonomisini ve sağlık sektörünü berbat etti. Ticaret durdu, üretim durdu. Salgının başlangıcını 10 Mart olarak düşündüğümüz de ve hesapladığımızda dünya ticaretinde 2 veya 2 buçuk trilyon dolarlık bir gerileme olmuştur. Varsayımlara göre hareket ederek varsayalım Temmuz ayında bu salgın bitti. Temmuz'dan sonra ne olacak asıl soru bu? Bir kere dünya ticareti yüzde 60 civarında gerilemiş olacak. Normalde sadece ABD'nin GSMH 17 trilyon dolardır yani çok büyük çapta bir gerileme olacaktır.

Dünyanın petrol ve doğal gaz üretiminden kaynaklanan enerjisinin yüzde 40'na yakınını Çin tüketiyordu. Enerji ihtiyacı düştü ve petrol fiyatları 70 dolardan 25 dolara geriledi. Bu Türkiye açısından müspet bir şeydir. Çünkü biz sırf Rusya'dan yılda 55 milyar dolarlık doğal gaz, petrol alıyoruz, buna karşılık Rusya’ ya 5 milyar dolarlık ihracatımız var. En azından bu 50 milyar dolarlık dış ticaret açığımız azalacaktır. Genel olarak Dünya ekonomisi açısından enerji fiyatlarının düşmesi girdi maliyetlerinin azalması bakımından iyi bir şey ancak Rusya, Suudi Arabistan, İran ve körfez emirlikleri gibi ülkeler yani ekonomileri yüzde 90 oranında hidrokarbon ihracatına dayalı ülkeler çok büyük zarar görecek ve gelirleri düştüğü için ithalatları da çok azalacaktır. Yani temmuzdan sonra da birden bire kimse Dünya ticaret hacminin artmasını ve Dünya ekonomisinin düzelmesini beklemesin çünkü tarihteki diğer küresel iktisadi buhranların gösterdiği gibi bir kaç ay içinde küresel ekonomi toparlanamaz. 1929 Dünya Ekonomik Krizinin etkisi 10 yıl kadar sürmüş, nihayetinde 2. Dünya Savaşının çıkmasına neden olmuştur. Bu durum dünya ekonomisine büyük çapta bir darbe vuracaktır. Avrupa ülkeleri ve ABD'de işsizlik yüzde 15- 20'leri bulacaktır. Fabrikalar kapanacaktır. Global çapta İthalat ve ihracat düşecektir. Dış Ticarette korumacılık, gümrük duvarlarının yükseltilmesi, ithalat yasakları ve miktar kısıtlamaları ( kotalar ) gibi uluslararası ticareti kısıtlayan önlemler yeniden gündeme gelecek,  Dünyada mal ve hizmet ticaretinin hacmi en az 10 yıl kadar geriye gidecektir. Biz ülke olarak bunu şu anda daha az hissediyoruz. Çünkü AB ile Gümrük Birliğimiz var, Çin, Rusya ve Orta-Doğu ülkeleri ile ticaretimiz devam ediyor. Ancak iç piyasa açısından çok ciddi ekonomik ve sosyal problemler çıkabilir. Bu hem dünya genelinde hem de Türkiye'de ortaya çıkabilecek olası sorunlardandır ve bundan kaçınmak da mümkün değildir. Temmuzdan itibaren işsizlik oranı ve kapanan işyeri sayısı çok büyük oranda artacaktır. Dolayısıyla çok daha fakir bir dünya bizi beklemektedir. Bu durumu öngörerek gerçekçi, sağlam temellere dayanan, geniş halk kitlelerinin desteğini alacak köklü Rekabetçi, İnovatif, Sürdürübilir, Girişimci stratejilere dayalı tedbirlerin hemen vakit geçirmeden alınarak uygulamaya sokulması gerekmektedir.” Şeklinde Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği, Argev Vakfı ve Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Genel Başkanlıklarını yürüten Prof. Dr. Uğur Özgöker görüşlerini paylaştı.

yilmazparlar@yahoo.com

Dört Kapı Anadolu Rüyası Lansmanı-Yılmaz Parlar

. ANASAYFA SİYASET EKONOMİ TURİZM BİLİŞİM SAĞLIK GIDA...